
Çocukken bizi genellikle “isim şehir bitki” oyunu ile oyalarlardı büyüklerimiz. Oyunun tarihçesi hakkında bir yazı paylaşıyorum (tarihçe). Oyunu genişleterek oynardık, yazar ismi, kitap ismi, ülke, başkent gibi ayrıntılarla genişlerdi oyun. Şimdi ben bu oyunu oynatıyor olsam şöyle genişletirdim, yemek, içecek, ağaçlar, dağlar, göller gibi seçenekler eklerdim. Bizim zamanımızda evren kağıt kalemle öğreniliyordu, resimli ansiklopedi okunur evreni öyle anlamaya çalışırdık.
Kitap okunan bir ailede büyüdüm, annem ve dayım iyi sayılabilecek ölçüde kitap okuyucularıdır, ben onlar kadar okuyamadım, belki de çocukların okuyacağı türden kitaplarla karşılaşmadım, isim şehir bitki oyundan hafızamda kalan kitaplar şöyle yer ediyordu, Karamozof Kardeşler, Devlet, Ana, Suç ve Ceza ve kitabın ismini hatırlayamadığım Martin Luther ve daha nice hatırlayamadım yüzlerce kitap. Çocukken okuduğum ilk kitap ne diye hafızamı zorladığımda ilk aklıma gelen Ömer Seyfettin’in Kaşağı, Nazım Hikmet’in Sevdalı Bulut isimli çocuk kitapları beliriyor zihnimde. Sevdalı Bulut kütüphanemde duruyor olması, annemin kitap tutkusuna ve saklamasına borçluyum.
Zamanla her türden kitap okur oldum, kiminde zorlandım, kimi bana göre değildi, kimini akıcı bulmadım, zaman zaman “çok satanlar” pazarlama tuzaklarına düşüp kendimi çok çeşitli okumaya zorladım. Zamanla kitabı kutsallaştırmamayı öğrendim, toplum baskısını bırakıp bir kalıba girmemeyi öğrendim, tatilin sadece yılda birkaç hafta dinlenmeyi, gittiğim yeri dinlemeyi, başka yerleri yaşamayı öğrendim. Tatilin boş zaman olduğunu geç idrak ettim. Boş zaman geçirmenin de düşünmek için iyi bir zaman olduğunun farkına vardım. Evi kitapla doldurup “bak ben kitap okuyorum” cakası satmayı geçte olsa bıraktım. Okumakta zorlandığım, tasvir dolu, konuya bir türlü gelemeyen, basit bir konuyu anlatmak için onlarca sayfa dolduran yazarları okumak için kendimi zorlamayı bıraktım. Okuduğum ve tekrar dönüp okumayacağım kitapları satıyor veya kütüphanelere bağışlamayı öğrendim.
Bu aralar yemek üzerine yazılan kitaplara ilgim arttı, tarif veren kitaplar değil tabiki de yemek üzerine düşünen ve bunu kaleme alan kişilerin metinlerine daldım. Kayıt tutmayan bir tarihimiz olduğu için bizim kaynaklarımız çok sınırlı, öyle ya matbaa da gelemedi yıllarca bu topraklara. Yukarıda gördüğünüz kitaplar henüz yeni geldi, biri ikinci el, geri kalanlar yeni kitap.
Bu arada yeni öğrendiğim bir detayı paylaşacağım, Musa Dağdeviren’in tanıyor musunuz? Hani harika yemekleri olan Çiya Sofrası’nın sahibi, Kadıköy’de. Netflix’in Chef’s Table isimli belgeselin 5. bölüm konuğu. Çiya adında bir de yayın evi varmış, işte bu yayın evi, kayıt tutulmuş ama günümüze ulaşmamış kitapları bulup çevirisini yapıyor ve yayınlıyor, bir kitabın peşine düştüğümde fark ettim Çiya Yayınlarını. Asıl almak istediğim “Aşçıların Sığınağı” isimli ilk Türk yemek kitabıydı, tükenmiş, tekrar baskısı yapılacak ama zamanı belli değilmiş. Bu arada diğer yayınladıkları kitaplar ilgimi çekti ve mutfak bütçesinden harcama yaparak bu kitapları edimdim.
Çiya Yayınları Kitapları şöyle:
Ev Kadını, Ayşe Fahriye, 1883.
Maârif Nezâret-i Celilesi’nin 18 Temmuz sene (12)99 ruhsatnâmesiyle tab olunmuştur.
Mahmud Bey Matbaası, Babıâli civarında Ebussuud Caddesi’nde numara 72
1300
Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı
Ankete ve Özel Araştırmalara İstinaden Tertip Edenler:
Etnografya Müzesi Müdürü: Dr. Phil. Hamit Zübeyir Koşay
Yıldırım Beyazıt Lisesi Tarih Öğretmeni: Akile Ülkücan
Ankara 1961, Milli Eğitim Basımevi
Mutfaktaki Tarifbaz, Julian Barnes
Karagöz Mutfakta, Anonim
Mutfaktaki Felsefe, Francesca Rigotti
Adres: Çiya Yayınları, Güneşlibahçe Sokak, 38/2, Kadıköy-İstanbul, eposta: info@yemekvekültür.com, websitesi: www.yemekvekültür.com
Diğer kitaplar:
Acı Çikolata (Como agua para chocolate), Laura Esquivel
Yemek Sosyolojisi, Prof. Dr. Hayati Beşirli
Kutsal Yemek Sanatı, Donald Altman
Son söz: Kitap ne için alınır? Kitap alındığında mı okunmalı, zamanı gelince mi okunmalı, zamanı nasıl bileceğiz, zaman bizi bulur mu? Çok çeşitli okuyana ve eline ne geçerse okuyana bir itirazım yok, ben sadece kendi kafa karışıklığım üzerine tarihe not düştüm. Yine ne zaman okuyacağımı bilmediğim kitaplar aldım, ekonominin bunca acımasız ve hızla değer kaybeden paramıza rağmen yazara, yayın evine, çevirmene, editöre, matbaasına, kargosuna helal olsun. Hediye olarak alınabilecek en kıymetli şey ve herşeye rağmen kitap iyi bir alternatiftir. Buraya kadar okuyanlara ve duygularıma ortak olanlara teşekkür ediyorum. Saygılar.